Nerdesin Cân?..


Bak sağımdaki salıncak boş kaldı…
 

Hayır. Sitem değil…
 

Sadece bugün yine eski fotoğraflarda gezindim.. Ve bir cân vardı, “ne de özlemişim” dedim. Okula başladığımız gün çekindiğimiz resim duruyor hala.. Ne heyecanlıydık ama. Sabahları okula giderken seni evinizden alırdım. Bizim evin olduğu gibi, sizin evin de üzerine basınca gıcırdayan tahta merdivenleri vardı. Zamanla basamağın neresine basınca ses çıkmadığını öğrenmiştik. Ve ses çıkarmadan inmeye çalışırdık…  Okulda bizi ayrı görmek mümkün değildi. Birimiz hastalanıp okula gelmediğinde, “kardeşin nerde?” diyordu öğretmenler. Bize “ikiz misiniz?” diyorlardı. Bizde birbirimize bakıp “yooo” derdik. “kardeş misiniz?” derlerdi. “yooo” derdik. “Akraba sınız ama, değil mi?” derlerdi. Yine birbirimize bakıp, gülümseyip “hayır, komşuyuz biz” der, gülerek kaçardık…Biliyor musun? Benim için bir komşudan fazlaydın… 

Senin matematiğin iyiydi, benimse almancam. Sen matematik ödevlerini yapardin, bense almanca. Sonra ödevleri değişirdik.  Bizim evin yanında yüksek, ahır gibi bir yer vardı. Çatı katlarında eski eşyalar vardı. En üst kata çıkıp, “en eski eşyalar burda olmalı” deyip, hazine avına çıkardık hani… Sen olmadığında, ben oraya kitaplarımı alıp çıkardım. En üst katın küçük bir penceresi vardı, ve karanlık odayı o minicik pencere aydınlatırdı… 
Şimdi o eski eşya ve tahta kokan odayı ne çok arıyorum. Ama ondan çok seni arıyorum… 
Bak bu resim de de ikimiz aynı eşarbı örtmüşüz. Hani o başımızı örttüğümüz ilk gün kü beyaz eşarp. İkimizin de ablaları yeni örtünmüştü. Bizde onlara özeniyorduk.Sınıfla kır gezisine çıkmıştık. Öğretmenimize gidip, “öğretmenim, biz yarın okula örtülü gelmek istiyoruz” demiştik. O da bizi ciddiye almayıp, “olur” demişti. Ertesi gün eşarpla okula gitmiştik. Öğretmen ne de şaşırmıştı ama. Biyoloji ve kimya öğretmenimiz aynı kişiydi. Ben bu iki derste çok soru sorardım. Ama biyoloji de sen sağımda otururdun, kimya da ise solumda. Öğretmen bizi ayıramazdı, hangimizin kim olduğunu 2 sene boyunca çözememişti. O yüzden ikimize de “derse ilgi” notunu peki vermek zorunda kalmıştı.  Sadece okulda birlikte değildik. Hafta sonları camiye giderdik. Hep aynı rahlede oturmak isterdik. Ezber verme sırası bana gelince, ben “karnım ağrıyor” diyerek kaytarmaya çalışırdım. Ama hocamız beni her defasında ikna etmeyi başarırdı. Sonra sizin komşunuz vardı. Yazın Türkiye ye giderlerdi, kışın Almanya ya gelirlerdi. “Hafız hoca” derdik. Biraz büyüyünce isminin Hasan olduğunu öğrenmiştik. Hanımı rahmetli Rabia teyze de bize birşeyler ikram etmeden göndermezdi bizi. Hafiz hocaya severek giderdik, hani kışın hava erken kararırdı, ve o vakitte dışarıya çıkmanın tek fırsatıydı. Hava birde rüzgarlı oldu mu, herhalde en güzeli buydu bizim için… Lise’de boş derslerde kantine iner, bir sürü şey konuşurduk. Sanırım benim en çok konuştuğum dönem o dönemdi. Almanca öğretmenimiz de “ 25 senedir öğretmenim, ve bugüne kadar türk kiz öğrencilerimi geç, en çok konuşan türk öğrencim sensin” derdi. Ama gerçekten de çok konuşurdum. Sen bazen durup “ya”, derdin, “bir konuyu bitirip, hiç ilgisi olmayan başka bir konuya nasıl böyle atlayabiliyorsun anlamıyorum” derdin.   

Cân… Bugün o hayal ettiğimiz yere geldim. Birtek sen yoksun yanımda…  
Nerde olursan ol, olduğun yerde mutlu olduğunu biliyorum ya… 
(alıntıdır)